19 Ekim 2010 Salı

Haftanın Panoraması


Beklenmedik mağlubiyetler, krizler, isyanlar ve teknik adamların fazlasıyla sorgulandığı bir haftayı geride bıraktık. Milli maç arasından sonraki ilk hafta her zaman sürprizlere gebedir ama bu hafta özellikle ligimizde fazlasıyla yaşadık bu sonuçları. Cuma günü Bursa iç sahadaki ilk puan kaybını yaşadı. Cumartesi Beşiktaş ikinci iç saha mağlubiyetini. Beşiktaş haftayı puansız kapattı ama Guti ve Quaresma gibi eksiklerine rağmen seyrine doyulmayacak bir maç izletti bizlere. Maç sonunda da tribünleri terk eden taraftar çokta mutsuz ayrılmadı ortaya konan mücadeleden sonra. Trabzon-Manisa maçını hatırlayın, son 25 dakika Trabzon bırakmıştı mücadeleyi, keza dün Galatasaray’da öyle. Mağlubiyeti çabuk kabullendi. Ama Beşiktaş maçın sonuna kadar özellikle büyük bölümü 10 kişi oynamasına rağmen sonuna kadar direndi. Bu taraftarın istediği, alkışlanacak bir şeydi ki tribünlerde maç sonunda takımı alkışlayarak memnuniyetini gösterdi.

Galatasaray içinse söylenecek şeyler tükeniyor. Dibe doğru sürükleniyorlar. Milan Baros hariç takımda isyan eden yok. Bir tek o kabullenmedi Ankaragücü’nün üstünlüğünü. Gözüken hava oyuncularla Rijkaard arasında büyük bir kopukluk olduğu ve Hollandalı teknik adam için sonun yaklaştığı. Galatasaray yönetimi derbiyi düşünerek Rijkaard’la devam kararı aldılar ki yaptıkları doğru. Sonuçta 10 yıldır puan dahi alamadığın Kadıköy’e gidiyorsun. Gelecek teknik adam için iyi bir başlangıç olmazdı bu karşılaşma. Ama derbiden alınacak bir mağlubiyet, Rijkaard’ın da Hollanda bileti demek. Bakalım Kadıköy’de yine aynı senaryoyu mu izleyeceğiz yoksa bir başkaldırışın hikayesini mi?

İspanya’da bu hafta büyükler kayıpsız atlattı ama Barcelona’da gözle görülür bir düşüş gözüküyor. Geçen 2 yılda maçın minimum 60-70 dakikasında hakimiyetini hissettiren Barcelona’nın bu sezon daha da zorlandığını görüyoruz. Valencia karşısında da böyle bir Barcelona vardı. Samuel Eto’o nun ayrılmasından sonra bitirici isim konusunda sıkıntı sürüyor. Ibrahimovic’den sonra Villa da bana göre bu derde derman olamayacak. Tabi Barcelona’daki düşüşün bir sebebi olarak da Dünya Kupası’nı ve genel olarak oyuncuların son 2 yılda oynadıkları maç sayısını da gösterebiliriz. Barcelona’nın İspanyollarının milli takım iskeletinde önemli bir yer tuttuğunu düşünürsek sahada ki tempo düşüklüğünü bir nebze olsun açıklayabiliriz. Ama son 2 senede elde ettikleri müthiş kazanma alışkanlığı sayesinde bu sezon yine de kolay kolay büyük düşüşler yaşamazlar.
***
Real Madrid ise zorlu geçmesi beklenen Malaga deplasmanında çok rahat bir galibiyet aldı. Direkten dönen topları da hesaba katarsak çok daha farklı bir sonuç izleyebilirdik. Son 2 maçla bir Real’in bir hava yakaladığını söyleyebiliriz ancak gerçek test Şampiyonlar Ligi’ndeki Milan karşılaşması olacak. Geçen sene Pellegrini takımın başındayken 2 maçta da galip gelememişlerdi. Bakalım şimdi ne olacak?

İngiltere’de haftanın karlısı Arsenal oldu. Chelsea’nin Villa deplasmanında puan kaybetmesi, Manchester United’ın da büyük bir şokla West Bromwich Albion karşısında 2-0 öndeyken berabere kalması Arsene Wenger’in yüzünü güldürdü. Liverpool’da ise Roy Hodgson’lı dönem artık kapanmalı bence. Everton karşısında alınan mağlubiyetin yanı sıra oynana futbol kesinlikle kabul edilemez. Tamam takımda 1-2 değişiklik oldu ama Gerrard, Torres gibi yıldızların olduğu bir takımın 19.sırada olması kabul edilemez. Kulübün Amerikalı yeni sahiplerinin teknik adam işine en kısa zamanda el atmasını bekliyorum. Yoksa tarihin en kabus sezonu yaşanabilir.

Diğer liglere baktığımızda ise İtalya’da 3 büyüklerin sorunsuz bir haftayı geride bıraktığını görüyoruz. Almanya’da Schalke yine kazanamazken haftaya Nuri Şahin’in son dakika golü damgasını vurdu. Köln deplasmanında Dortmund’a 2-1’lik galibiyeti getiren Nuri, sezona damgasını vuracak gibi.

Hiç yorum yok: