29 Mayıs 2011 Pazar

Barcelona:3 Manchester Utd:1/Çok rahat oldu


Koeman’ın golünde reklam bannerının üzerinden atlayarak gole sevinen Johan Cruyff’un öğrencisi Pep Guardiola, tam 19 yıl sonra aynı arsada ancak bu kez yenilenen statta sezonun en büyük kupasını kazanmanın sevincini yaşadı. Hem de 3 sene içinde 2.kez Sir Alex gibi Kurt statüsündeki meslektaşını alt ederek. İkisinde de sahanın mutlak hakimi olarak ve ikisinde de baştan sona üstün oynayarak. ''2 sene önce onları küçümsemiştik, şimdi aynı hatayı yapmayacağız'' diyen Evra’ya, ''2 sene önce çok kötü oynamıştık, bu kez çok daha iyi oynayacağız'' diyen Sir Alex’e en güzel cevabı olması gereken yerde sahada vererek. Ustası Cruyff, 1992’de kupayı kazandıktan 2 sene sonra bir kez daha yaklaşmıştı ama Milan’a çarpılmışlardı. Ancak Guardiola aynı şanssızlığı yaşamadı bir başka Kırmızı Şeytan karşısında. Maçın Wembley’de olması nedeniyle bu kez Barcelona net favori olarak gösterilmedi. Belki biraz da Manchester’ın bu sene Barça’nın zıttı olarak 4 golle, en az gol yiyen takım olmasının da etkisi vardı.

Guardiola, 3 hafta önce şampiyonluğunu ilan ettiği için, ligin son 2 maçına yedek ağırlıklı bir kadroyla çıkmış, aslarını dinlendirmişti. Sir Alex de isterdi aslarını dinlendirmek ama İngiltere’de böyle bir şansı yoktu. Yapsa ağır ceza yerlerdi. Barcelona sahaya Puyol’un son andaki sıkıntısı nedeniyle savunmaya El Clasico’da ki gibi Mascherano’yu koymuştu. Mart ayında karaciğerinden tümör aldıran Abidal sol bekteki yerini almıştı. Diğer isimler ise aynıydı Barça kadrosunda. Merak edilen ise her maça farklı kadroyla çıktığını bildiğimiz Sir Alex’in nasıl 11 çıkartacağıydı sahaya. Barcelona’nın pas trafiğini kesmek için özel bir önlem alacak mıydı? Hiç oralı olmadı Sir Alex. Geri 4’lüsü her zaman ki gibiydi. Orta 4’lü Park-Giggs-Carrick-Valencia şeklindeydi. İleri 2’li de Rooney ve Hernandez. Ferguson, yesem de atarım diye düşünmüş. Çıkarım top oynarım. Real Madrid gibi kapanmam, özel önlem almam demiş.

Maçın başlangıç düdüğü çaldığında da hızlı giren Manchester’dı. İlk şaşkınlıktan, atmosferden faydalanmak istediler ancak fazla uzun sürmedi bu baskı. 10 dakika geçtikten sonra maç eksiği geride kaldı Barça makinesinin. Motor ısındı ve çalışmaya başladı. 27’de Xavi’nin belden su alan pasıyla topla buluşan Pedro, 1-0 öne geçirdi Barcelona’yı. O an anlaşıldı ki Mourinho haklıymış. Barcelona’yı top oynayarak yenmenin imkansız olduğunu gördük. Bunun en azından şu an için bir ütopya olduğunu. Golden sonra klasik olduğu gibi topla oynama oranıyla oyunu soğutmaya başladı Barcelona. Ancak tam o anda şansı yaver gitti Manchester’ın. Maç boyunca yakaladıkları tek pozisyonu gole çevirdiler. Kullandıkları taçtan itibaren çok seri şekilde paslaşarak en son fazlasıyla ofsayt kokan pozisyonda Giggs’in pası ve Rooney’nin vuruşuyla 1-1’i yakaladılar. Devreye böyle girmek çok büyük avantajdı İngilizler adına. Ama sahadaki kadrolar ve diziliş bağırıyordu maçın galibini.

İkinci yarıya aynı hızla başlayamadı Manchester, yada Barcelona izin vermedi. Katalanlar müthiş temposuyla peş peşe pozisyonlar yakalamaya başladılar. Bir ara saha kenarına bir çöp kovası koysanız kesin çıkartırdı biri Kırmızı Şeytanlardan. Nitekim fazla dayanamadılar ama saçmalayan Van Der Sar oldu. 54.dakikada Messi ceza sahası dışından güzel bir vuruş yaptı ama Hollandalı son maçında biraz erken hareket etti gibi geldi bana. Golden sonra yine aynı Barça, yine ortada sıçan. İlk yarıda yaptıkları hatayı bu kez tekrarlamadılar. Daha dikkatli oynadılar ve Villa 69’da son sözü müthiş bir golle söyledi. Barcelona maç boyu son derece üstün oynayarak rahat bir galibiyet aldı. Final heyecanını hiçbir şekilde yaşatmadılar bize. Düşünün 14 şut çekmişler kaleye 10’u kaleyi bulmuş. Manchester ise 3 şut çekmiş biri 3 direği tutturmuş, o da gol zaten. Maçtan sonraki sevinçleri de bunlara alıştık der gibiydiler zaten.

Ancak burada Sir Alex’i 1-2 yerde eleştirmek lazım bana göre. Berbatov gibi sezonun ikinci yarısında kenarda daha fazla otursa da gol krallığını Tevez ile paylaşmış bir yıldızı neden 18’e almadığını anlamadım. Çünkü Chicarito’nun tecrübe eksikliği maç boyunca müthiş belli etti kendini. Çok fazla ofsayta düştü. Maç boyunca nerede duracağını bilemez gibiydi. Giggs’in bu sene yaptıklarına kimse bir şey diyemez ama Barcelona gibi yüksek tempoyla oynayan orta sahaya Giggs biraz ikram gibi oldu bence. Golde son pas onundu ama maçın diğer bölümlerinde hem sahada yoktu hem de Carrick ve Park’ın üzerindeki yükü arttırdı. Hiç değilse ilerleyen dakikalarda düşünülebilirdi belki. Tabi sonuçta mütiş bir kadro farkı var Barcelona ve Manchester arasında. Bu sezon Barcelona’yı tek zorlayan Real Madrid oldu doğal olarak. Aynı onlar gibi çok iyi bir kadroya sahip olması nedeniyle. Manchester’ın bu sezon Premier ligi kazanmasının en büyük nedeni de çok iyi oynamaları yada çok iyi bir kadroya sahip olmaları değildi. Rakiplerinin çok büyük hatalar yapmasıydı Kırmızı Şeytanların şampiyon olmasının nedeni. Zaten bu görüntüleri de fazlasıyla sırıttı final maçında. Finale gelene kadar da eledikleri tek güçlü takım Chelsea’ydi. Onu da nasıl elediklerini hatırlarsınız. Güç bela. O yüzden Barcelona, çok rahat bir şekilde kazandı finali. Seremonide ise Kupayı Abidal’in ellerinde görmek ise ayrı bir güzeldi. Yaşadığı onca şeye rağmen kısa zamanda toparlanıp Barça adına kupayı kaldırması kolay unutulacak hikayelerden biri olmayacak futbol tarihinde.

Hiç yorum yok: