7 Ağustos 2011 Pazar

'Milli' Endişe...



Milli takım her şeyden ötedir. Siz ne kadar liginizde başarılı olursanız olun, onlarca derbi oynarsanız oynayın, her maçı kazanırsanız kazanın milli takım çok farklıdır. O takım başka bir ülkeye karşı maça çıktığında tek yürek olur 85 milyon kişi. Herkes kahvelerde, sokaklarda, televizyonları başında heyecanlı bir şekilde izler o maçı.

Milli takımınız ne kadar kötü olursa olsun, milli duygudur o. San Marino'da da aynıdır, Brezilya'da da. Türkiye'ye gelseniz de aynı hırs ve duyguyu görürsünüz, Güney Kore'ye gitsenizde. Dünya Kupası grubunda izlediğimiz bir maç, ligte izlediğimiz 34 maça denktir belki de. Tırnaklarımızı yeriz, küfürler ederiz, ter basar her tarafımızı! O milli duygunun verdiği heyecan kaplar bütün vücudumuzu ama...

Tabii bunların yanında herkesin istediği başka önemli bir şey de vardır: başarı. Milli takımlar seviyesindeki başarılar her şeyin üstünde tutulur. 2002'de 3. olduğumuz o anı, 2008'de bu sefer Avrupa'da 3.lük yaşadığımız o dakikaları kim unutabilir? Bunların hepsi bir başarı öyküsüdür ve bu başarı da milli duyguyla, kaliteli kadrolarla, tek yürek olmayla gelir.

Şimdi dönelim milli takımımızın futbol boyutuna. Bir kere "Balık, baştan kokar." der büyüklerimiz, bu kavram bizim durumumuzu açıklıyor. Milli takımın başına; o milli duygu ve heyecanı yaşayabilecek birisi getirilmeli öncelikle.

- 2002'de bizi kim dünya üçüncüsü yaptı? 
- Şenol Güneş.

- 2008'de Avrupa finalininin ucundan dönerken başımızda kim vardı?
- Fatih Terim.

O heyecanı takıma yansıtmak için, ilk önce o heyecana sahip kişi olmalı takımın başında. Hiddink gibi yıllardır paraya doymuş, dünyanın bütün büyük kulüplerini çalıştırmış, sadece maçtan maça Türkiye'ye gelen bir antrenörle başarı hedeflenemez.

Yabancı teknik adamlar, kulüp takımlarımızda bile başarı yakalayamıyor. Hem de tüm yetki onlara aitken, istedikleri transferleri yapabiliyorken... Ama o mevkiide bile bir sorun çıkıyor. Peki milli takım düzeyinde nasıl bir başarı beklersiniz yabancı antrenörden? Milli takım dediğin, mili duyguların yaşandığı yerdir. Herkes birbiriyle Türkçe muhabbet ediyorken, hocanın gelip Almanca bir şeyler anlatmaya çalışması hangi başarıyı getirir?

Onları da geçtim. Tamam Hiddink'e güvendik diyelim, miilli duyguyu o da yaşıyor. Her maçta hop oturup, hop kalkıyor. Yendiğimiz de zıplıyor, yenildiğimizde ağlıyor. Az da olsak yaşadık bunları, onu da inkar etmeyelim. Ama ya kadro seçimine ne demeli? Biraz önce ne kadar milli duygu getirir başarıyı desek de, başarının gelmesinde kadro kalitesi de bir o kadar paya sahiptir. Şimdi biraz da onu konuşalım...

Kadro yapısınıa baktığımızda, kalede bir sorun görmüyoruz. Volkan yıllardır kalede zaten, bir 4-5 sene daha en az durur gibi gözüküyor. Arkasından Onur, Cenk, Tolga, Sinan, Mert, Ufuk gibi bir sürü kaleci geliyor. O konuda bir sıkıntı yok.

Defansta kısmen sıkıntı yaşıyoruz. Ama bunları giderebilecek bir sürü oyuncu var ülkemizde. Peki neden alınmıyorlar? Sabri, Gökhan, Servet, S. Kesimal kemiğini oluşturan isimler milli takım defansının. Her farklı maçta, farklı isimler serpiştiriliyor bu isimlerin üzerine. Bir sezonda her maçını başarıyla oynamış olan Hasan Ali Kaldırım gibi bir sol bek varken; bir sezonda toplan 34 maç oynamamış Çağlar, Hakan, İsmail üçlüsü ısrarını sürdürmek neden? Milli takım'a ne faydaları oldu şu ana kadar, hangisi başarılı bir performans sergiledi?

Defansın ortası için İbrahim Toraman, İbrahim Öztürk, Egemen Korkmaz, Giray, Aykut Demir, Hüseyin Tok gibi bir sürü genç-yaşlı ve istikrarlı oyuncu varken, hala Gökhan Zan, Emre Güngör gibi takımlarında bile zar zor oynayan isimleri almak nedir?

Orta sahaya bakıyoruz, zaten tek bakılacak yer burası. Orta sahanın gerisinde Emre, Nuri, Selçuk, Hamit gibi güveneceğimiz isimler var. Ama peki nerede Mehmet Topuz, Necip, Ceyhun, Olcan? Fenerbahçe'de çoğu zaman zorunluluktan oynayan Selçuk, gittiği takımlarda kovulmaktan beter olan Kazım niye  hep kadroda?

Forvete bakalım son bir kere de. Semih güzel, takımında yedek kalsa bile golcüdür her zaman. Burak formda, Cenk Tosun genç. Ama nerede golcü Mevlüt, Umut Bulut, Mustafa Pektemek gibi savaşçı ve genç isimler?

İşin milli duygu boyutu pek yok şu an A Milli Takım'da. Yabancı bir hocanın başta olması, %100 olan milli duyguyu her şartta en az %70'e indirir zaten. Bir de bu %70'lik pasta dilimini, kadro kalitenle %90'a çıkartabilme şansın var; ama sen seçtiğin kadro ile bunu %50'ye düşürüyorsun.

İşte sonra da niye milli takımda başarı yok, niye maç kazanamıyoruz, niye turnuvalara gidemiyoruz? İşte saydığımız nedenler bunun sebebi. Biraz odak noktamızı açık tutsak, biraz farklı düşüncelere dalsak bir şeyler değişecek de; Türk futbolunun kötü tarafı da bu zaten, odak noktası hep aynı.

Yani demem o ki; milli takımda başarı isteniyorsa üç şeye gerek var: Türk hoca, milli duygu ve kaliteli kadro.

2 yorum:

Ahmet Kemal Cavusoglu dedi ki...

Hiddink'in şu ana kadar yaptığı en iyi şey Gökhan Töre. Ötesi yok.Daha Mehmet Topal gibi bir İspanyol devinde paso oynayan bir oyuncuyu geldiğinden beri ilk kez kadroya çağırdı.Joachim Löw,Türk futbolcularının peşinden koşuyor,Hiddink umursamıyor bile.

Burak Eken dedi ki...

Katılmıyorum. Futbolcular, -bence de- tamamen milli duygularla, o coşkuyla oynamalılar. Ama bu coşkun takımın başında, soğukkanlı, aklıselim düşünen bir teknik direktör olması lazım. Anternör de o coşkuya kapıldığı zaman iş tam kumara dönüyor. Fatih Terim dönemi, bunun en son ve en güzel örneğidir. Ülkemizde tarif ettiğim türde bir antrenör olmadığı için, yabancı hocayla devam edilmesi son derece mantıklı. Üstelik şu anki teknik direktörümüz, özellikle milli takım antenörlüğünde, Bora Milutinovic'le birlikte bir liderdir. Geleli 1,5 yıla yakın bir süre oldu. Bence olmulu ya da olumsuz bir karar vermek için hâlâ erken. En azından Euro 2012 olayı tamamen bitene kadar, durum sakince takip edilmeli. Turnuva bittikten sonra, elde ne var, ne yok değerlendirilir...